Bu yazımızda da “Bizi Özgür Kılacak Temel Soru” başlıklı blogumuzda değindiğimiz konuyu ele alıyoruz: Bilinç.
Hakikatin peşinden gittiğimiz zaman fani dünyada ‘’problem dediğiniz şeyler’’ kendi kendine halloluyor.
Gerçeği algıladıktan sonra, hakikate biraz dokunduktan sonra fani olanlar çok kolay bir şekilde akmaya başlıyor.
Niyetim de asıl kaynağın içine girip, kaynağı biraz daha algılamak, kavramak. Kaynağı kavradıktan sonra zaten minik parçalar yerine oturuyor.
Bilinç alanının dışında, başka hiçbir yerden bilgi akmıyor. Hayat yaratılmıyor. Herkes; bilim insanları, filozoflar da araştırıyor ama bulamıyor. Dışarıda bilincin dışında başka bir şey yok.
Tüm deneyimler, düşünce, tavır, fikir, eylem, his, biz farkında olalım veya olmayalım, bu sanrının üzerine kuruluyor. Hayat dediğimiz şey sanki dışarıda bir şeymiş, bir yerden akıyormuş sanrısının üzerine kuruluyor.
Bunun sanrı olduğunu fark ettiğimiz zaman, illüzyonlar kırılmaya başlıyor. İllüzyonlar kırılmaya başladığında da hayat şeker tadında devam ediyor.
Evrenle ilgili tek bildiğimiz şey, evrenin bir algılar serisi olduğu.
Bu algılar serisi de bilinçte belirliyor, kendisini bilinçte, bilincin boyutlarında gösteriyor.
Ve algılar da güvenilir değil. O zaman evreni nasıl tanımlayacağız ve nasıl anımsayacağız?
Bilmenin gerçek doğasını bilene kadar, bilinenin gerçeğini bilemeyeceğiz.
Diğer bir deyişle; biliş halinin ne demek olduğunu bilene kadar, bilinen ne kadar gerçek, bilemeyeceğiz,
O sebeple de bilinci çalışmak, evreni çalışmaktan çok daha değerli.
Şimdi hemen minik bir deneyini yapalım bunun.
Bu sorunun cevabını verin kendi içinizde;
Şu anda bilinçli misiniz?
Bu soruyu cevaplama halinizi izleyin, nasıl cevaplıyorsunuz bu soruyu?
Ben şu anda bilinçli miyim?
Varsayalım ki; şu anda bilinçliyim. Evet cevabı verildi. Peki, bunun doğası nasıl gerçekleşiyor.
Bir düşünce, sizi önce yönlendiriyor, ben şu anda bilinçli miyim?
Düşünce number one, birinci düşüncemiz; ben şu an bilinçli miyim?
Soru işareti olduğu için direkt sizi bir yere yönlendiriyor.
Evet ya da hayır cevabı vermeden önce bir boşluk oluşuyor. Burada yönlendirme olmadığı için artık düşünce düşüyor. Yıkılıyor resmen.
“Ben bilinçli miyim, şu anda?” Durakladım.
O duraklama, boşluğun içerisine götürüyor, bizi. Sonra “evet” ya da “hayır” cevabı veriyorum ki, çoğunuz evet cevabı verecek, evet şu anda bilinçliyim. Bilincim yerinde.
O duraklama yeri, zihin dediğimiz yer değil. Zihinden gelmiyor cevap. Boşluğun içinden geliyor, düşüncelerin yıkıldığı yerden geliyor. İki düşüncenin arasında oluşuyor, her şey.
O duraklamada ne oluyor, işte olayımız bu. Durakladığım o an, ben nereden biliyorum, bilinçli miyim değil miyim? Nereden alıyorum o cevabı, neyi algılıyorum da böyle bir cevap veriyorum.
Durakladığım o an, boşluğun içerisindeyken düşünce yıkıldığı için bilinç, kendisini tanıyor, kendisini anımsıyor ve sonra düşünce olarak; “evet bilinçliyim.” cevabı geliyor.
Yani bilincin kendisini algılama, kendisini yeniden bulma anı, boşlukta gerçekleşiyor, iki düşüncenin arasında. Sadece bilinç, bilinçli olduğunu bilebilir. Zihin bilincin bir ifadesidir ama bilinç değildir. O sebeple de zihin bilinci tanıyamaz.
Sınırlı zihin, sadece nesnel şeyleri bilir. Sınırsızlığı, nesnel niteliği olmayan şeyleri tanıyamaz. O sebeple de gerçeği, hakikati, sınırlı zihnimizle, çözmeye çalışmak boşa bir çaba.
Bunu da deneyimleyelim hemen. Şimdi nesnel niteliği olmayan bir şey getirin aklınıza. Cisimsel, biçimsel, nesnel niteliği, şekli olmayan bir şey düşünün, bir şey getirin aklınıza.
Deneyin deneyebildiğiniz kadar, bunun imkânsız olacağını göreceksiniz.
Zihninin yapabileceği en iyi şey boş bir obje yaratmak. Bu boş bir obje de ancak bilincin varlığını taklit etmektir.
Düşünce ise bilinçten yaratıldığı halde, o yaratıldığı şeyi bilemediği için de tam olarak tanıyamıyor.
Tıpkı film karakterleri gibi, hani o dizilerde filmlerde izlediğimiz, ekran sayesinde bize somutlaşan, ama o ekranı bilmeyen dizi karakteri gibiyiz. O karakterler bize, birtakım hücreler, ağlar, ekranlar, sayesinde ulaşıyor ama bunu bilmiyor, orada rollerini oynuyorlar. Zihnimiz de aynen böyle. Bilincin içerisinde; düşünceler, algılar, hisler var ama onlardan oluşmuyor.
Bu sonsuz dediğimiz alan, sınırsız ve sonsuz ise iki adet bilinç olması mümkün mü?
Eğer tüm bilişten, bilinç alanından geliyorsa, tüm deneyimler, tüm bilgiler, bu bilinç alanından geliyorsa, o zaman bilmek eylemi, biliş hali, kişilere veya parçalara bölünebilir mi?
Sınırsızlıktan gelen, ufku tamamen sonsuza kadar açık olan bir alan, parçalara nasıl bölünebilir. İki adet bilinç vardır bu dünyada diyebilir miyiz?
Sonsuz iki tane boşluk olamayacak.
Dolayısıyla her birimizin zihni, bilincin bir modülü. Zihinlerimiz de bu tek bilinci paylaşıyor. Bilinç, kendisini, parçalara bölüp, insan zihnine uyarlıyor.
Bu sonsuz alan, sonsuz biliş hali, sınırsızlık, insan zihnine giriyor. Sınırlı oluyor, kısıtlı oluyor. İnsan zihnindeyken, bilincin bir parçası olduğunu biliyor ama bilincin tam da ne demek olduğunu bilemiyor. Çünkü kısıtlı hale geldi ve şekil değiştirdi.
Bir anda “ben” dediği şey, çok kısıtlandı. “Benim evim, benim ilişkim, benim param” oldu. Bu kavramlar yaratıldı. “Benim arabam, benim çocuğum, benim kocam, benim işim” dedi.
“Eyvah ben yanlış mı yaptım, doğru mu yaptım, yeterli miyim?” dedi.
Keşkeler olmaya başladı. Böyle yerine, şöyle mi davransaydım?” demeye başladı, şüpheler girmeye başladı.
Bir gelecek peşinde, sürekli gelemeyen geleceğin peşinde koşturmalar…
Nasıl kısıtlı hale geldiğimizi, görün. Bu mekanizmayı algılayın, iyice.
“Ah bitirmem gereken çok fazla iş var, bir türlü yetişemiyorum, bitiremiyorum…”
“Şu oğlanın üniversite problemini bir türlü çözemedik. Benim kız da ergenliğe girdi onunla baş edemiyorum. Bir haftadır yazmam gereken bir mail var, bir türlü yazamıyorum.”
Tüm bu kısıtlılığı hissedin.
Şimdi bu sonsuz, ucu bucağı görülmeyen, açık bilincin, kendini nasıl parçaladığını, böldüğünü, insan zihni haline uyarladığını hatırlayın.
Biliş halinin ne demek olduğunu yaşayın. Tüm korkuların, duyguların, hislerin, biçimlerin, düşüncelerin, fikirlerin, dogmaların, eriyip gittiği alan.
Yaratıcılığın, yaratımın doğası.
Oradaki sonsuzluğu, özgürlüğü, sınırsızlığı ve full potansiyeli yaşayın. Meditasyonlarımızla bu alanı deneyimledikçe, bilincin ne olduğunu, insan zihni, algılamaya, kavramaya başlayacak.
Meditasyonlarımızla, iki düşüncenin arasındaki boşluğa girip, o düşüncenin yıkıldığı hali deneyimlemedikçe algılayamayacağız, bilinç dediğimiz alanı.
Her insan kendi sonsuz, sınırsız potansiyel gücünü hatırlandığında, hayat çok kolay hale geliyor ve dünya hepimiz için çok güzel bir yere dönüşüyor.
Bu meditasyonlarla da benim niyetim, tamamen dünyanın yeşillenmesi, ancak öyle tanımlayabiliyorum ne demek istediğimi. Zihin ve bilinç arasındaki ilişkiyi, elimizden geldiği kadar deneyimleyebilmemiz dileğiyle…
Bilincin yüksek boyutlarını ve boşluğu algılayacağınız, kavrayacağınız ve deneyimlemek adına alan yaratabileceğiniz meditasyonu her yönüyle öğrenmek için okulumuzun imza eğitimi Meditasyon Başlangıç Programı’nı MO Store’dan edinebilirsiniz.
Kaynak: Meditasyon Okulu podcast kanalı olan MOTALKS’un “1. Sezon 12.bölüm Bilmeyi Bilme” yayınından derlenmiştir.