Sessizliği deneyimleyen zihin, pozitif zihinden daha yeğdir.
Pozitif olmaktansa izleyen olabilmek, dinginliği ve sessizliği, zihnin sessiz bölümünü deneyimleyebilmek çok daha değerlidir.
Meditasyonun asıl amacı da bu. Olay, her şeyi pozitife dönüştürmek değil; olanı olduğu gibi görme yetisine kavuşarak, o anın gerçekliği ile kalabilme yetimizi geliştirebilmektir.
O duyguda kalabilmek en değerlisidir.
Bizi bu, güçlü insan yapar, zihnimizin ustası yapar.
Aslında yapmak istediğimiz şey; zihnin ötesine geçebilmek.
Zihin dediğimiz şey de geçmiş var. Zihnimiz, anı, yeni koşullarıyla değerlendiremez; çünkü zihnimiz koşullandırılmış, “-meli, -malı”larla ve zorunluluklarla dolu. Oysaki, biz bütün zamanların ötesine geçmek istiyoruz.
Senin inandığın koşullanmalar ile benim inandığım koşullanmalar birbirinden farklı. Eğer benzer geçmişlerden gelen insanlarsak, zihin yapımız da benzer olabiliyor.
Kendimce iyiyi ve kötüyü yaratıyorum, zihnimde. Eğer zihnimdeki koşullandırılmalara göre o şey, benim için iyi değilse, onu “kötü” olarak etiketlendiriyorum.
Bu zihin yapısı dünyada taraflar, iyiler-kötüler, ırkçılık-soykırım vb. durumlar yaratıyor.
Duyguları bile yargıladığımız bir dünya yaratıyoruz ki; işte bizi insan olarak en sıkıntıya sokan yerlerden bir tanesi de bu.
Eğer olanı olduğu gibi kabul edip, olanın içerisinde durabilme gücüne sahip olursanız merkezinde, güçlü, sarsılmaz mutluluğa, sarsılmaz huzura, sahip insanlar olursunuz.
Bu sarsılmazlık bize ne getiriyor?
“Dışarıda ne olursa olsun, ben bir şekilde merkezlenebilirim.” bilincini getiriyor.
Yani ille de olanın içerisinde bir pozitiflik aramak, “her şerde vardır, bir hayır” gibi düşüncelere girmek ekstra zihin yorgunluğu yaratıyor.
Bizim yapmak istediğimiz şey, doğal olarak oraya varmak, zorlayarak değil. Doğal olarak oraya varmak da zihnin dingin halini deneyimleyebilmekten geçiyor.
Çünkü aslında en doğal halimiz; ruhumuz. Ruhumuz, yapısı gereği huzurlu, mutlu, dingin ve çok yaratıcı.
Bütün bunlara sahip kısmımızı, o sessiz bölümü deneyimlediğimizde, ruhumuzun bu karakteristiklerini, niteliklerini deneyimlemiş oluyoruz.
Bütün bunları deneyimlersek de zaten doğal olarak mutlu bir hale geçiyoruz; pozitife değil.
Her şey pozitif olduğu için mutluysanız, pozitife bağımlılık başlıyor. Negatif ile baş edemiyoruz. Olanı pozitif görmeye çalışmak, sürekli bir şeylerin içerisinden pozitiflik çıkarmaya çalışmak, aslında bir şekilde de kendimizi acıdan korumak demek. Ama acıdan korumak diye bir şey yok. Acı önlem alınacak bir şey değil.
Acıdan korunamıyoruz; acıya karşı bağışıklık sistemimizi geliştirerek, daha sağlam bir şekilde ve daha nötr gözlerle bakabiliyoruz.
Acıdan korkmadığımız zaman da merkezinde ve güçlü insanlar oluyoruz. Hepimizin başına her an bir şey gelebilir. En basitinden, yemek yaparken elini kesebilirsin. Bunun önlemi diye bir şey yok. Elini kesince, o acıdan kaçmak için ‘’ah bu benim başıma neden gelmiş olabilir, biraz kan akması gerekiyor galiba’’ gibi yerlere girildiğinde, acını yaşama iznini kendine vermemiş oluyorsun. Buna izin vermediğinde; evet güçsüz insan oluyorsun, çünkü bu acıdan kaçış oluyor.
Bir örnek vermek istiyorum size:
Kahve yaptım kendime, kahvemle salona geçerken içimden bir ses dedi ki; “Ezgi onu nereye koyacaksın, tepsiyle götür.” Sonra kendi kendime; “aman koltuğun bir kenarına koyarım” dedim. Koltuğun bir kenarına koydum, derken devrildi. Kahve sıcak, üzerime devrildi, yandım. Koltuk kahve oldu. Koltuğu ve üzerimi temizlemek 15 dakikamı aldı.
Şimdi ben orada, olanın içerisinde olmayıp, “bu benim başıma neden gelmiş olabilir” gibi düşüncelerin içerisine girersem, sürekli bir anlam ve bir pozitiflik çıkarmaya çalışırsam, ekstra zihin yükü ve enerji harcıyorum. Ve aslında kendime olan öfkemi yaşamaya izin vermiyorum.
Kendime o sırada öfkeliyim çünkü; içimdeki sesi dinlemedim, üşendim. Sonra ne oldu? Bir iki bağırdım kendime, bedende tutmadım o öfkeyi, hissettim. Bedenimden öfkeyi dışarıya çıkardım ve o anda olay bitti.
Olayların içerisinde duygularımızı yargıladığımız zaman, “şimdi öfkelenme”, “ben öfkelenmiyorum”, “vardır bu şerde bir hayır, nazar boncuğu olsun’’ dediğimizde boşu boşuna enerji harcıyoruz. O anda aslında iki bağırmayla, bir nefesle öfkeyi bedenimizden atabilecekken, bedende öfkeyi taşıyoruz.
Günlük hayatımızda bunları sürekli yaptığımızda da boyun fıtığı, bel fıtığı, kalpte kasılma, ağrılar oluyor.
Biz zihninin ötesine geçtikçe, koşullanmaların ve geçmişin de ötesine geçiyoruz. Zamansızlığa ve mekânsızlığa geçiyoruz. Dolayısıyla bilincimiz yavaş yavaş açılmaya ve genişlemeye başlıyor. Meditasyonun tüm amacı ve niyeti de aslında yüksek bilinç boyutlarının deneyimlenmesi.
Yüksek bilinç boyutlarının deneyimlenmesi için hem zihinsel hem de bedensel bağımlılıklardan kurtulmamız gerekiyor.
Beden-zihin bilgisinin ötesine geçmemiz gerekiyor.
Bu da doğuştan bize verilen ve ruhumuzda olan o dinginliği deneyimleyerek oluyor. Dinginliğin içerisinde de doğal bir mutluluk, doğal bir yaratıcılık var.
Ruhumuzun yapısında, doğal, kendinden gelen yaratıcılık var. Bu yaratıcılık bize, hayatta her türlü probleme, sıkıntıya karşı çözüm üretme yetisi getiriyor.
Eğer biz dinginliğin içerisindeki yaratıcılığı almazsak, onun içerisinde yüzmezsek, bütün olayları zihinsel olarak çözmeye çalışırız. Ama şu anda benim yaşayacağım bir sıkıntının çözümü zihnimde yok. Çünkü zihin beni geçmişe geri döndürüyor, geçmişteki bir sıkıntıyı nasıl çözdüysem aynı çözüm yolunu veriyor. Ama şu an artık farklı bir zaman, farklı bir deneyim.
Zihin çok güzel bir araç: Ben ona ne yapması gerektiğini söyleyeceğim, o da yapacak; tıpkı araba gibi.
Bu noktada “Ben” dediğim şeyin ne olduğunu, çok iyi bilmemiz gerekiyor.
O da ancak “benim kim olduğumu” bilmemden geçiyor; ben bedenim değilim ve ben zihnim değilim.
Ben bilinç boyutlarını deneyimleyen, bir çift gözüm.
Ben saf farkındalığın kendisiyim.
Bu saf farkındalığın her an kendisini oluşturabilmesi için koşullardan bağımsız hale gelmesi gerekiyor.
Zihnindeki koşullandırmalardan, geçmişten veya gelecek kaygısından, zaman algısından ve bedenle ilişkilendirmekten özgürleşmek gerekiyor.
O özgürlükle de yükseliyor ve hafifliyoruz.
Eğer ben yeni deneyimlere açık değilsem; sürekli bilgileri biriktirip, şu anı geçmişle yaşamaya çalışıyorsam, bilinç sıçramalarını yaşamam çok zor.
Zihin ne kadar hafifse ne kadar açıksa ne kadar boşsa, o kadar güzel. Umudum koşullandırılmış zihinlerden ve zorlama pozitiflikten doğallığa geçmemiz.
Bu dünyada daha çok doğal insana, doğal düşünce sistemine, doğal ruh haline ihtiyacımız var.
Sevgiyle kalın.
Zorlama pozitiflik, acıdan kaçışımızın yöntemlerinden sadece biri. Acıdan kaçmak için daha ne gibi yöntemler kullanıyoruz, ne gibi maskeler takıyoruz?
Acıyla olan ilişkinizi derinden inceleyerek, anatomisini çalışarak, ruhun niteliklerinden en doğal haliniz olan saf dinginliğe, üst benliğinize geçiş için bu atölyeyi mutlaka öneriyoruz: Maskeler Atölyesi.
Okulumuzun imza atölyelerinden biri olan Maskeler Atölyesi; somut öğretiler, içselleştirilerek bedenlenmiş kavramlar, karanlıklarınızla yüzleşerek ışığınızı yükseltmek ve güçlendirmek amacıyla bir ömür boyu çalışıp uygulayabileceğiniz meditasyon teknikleri içermektedir.
Dönüşüm gücü etkin bu çalışmaya şimdi MO Store’dan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Meditasyon Okulu’nun youtube kanalının 16.07.2020 tarihli “Doğal Halimiz yayınından derlenmiştir.