Skip to content Skip to footer

Sevginin Yolu

Sevginin tek kalıcı temeli, ruhun doğrudan deneyimlenmesidir. Bütün tersine kanıtlara rağmen, biz insanın canının en derinliklerindeki sevgi için yaratıldık. İnsan doğasının bu spiritüel vizyonu bütün eşitsizliklerin karşısında galip geldi. Bu misyonun kökleri, Hindistan’da 2.000 yıl önceye, Veda yazıtlarına kadar gider. Sanskritçe Veda “gerçek” ya da “bilgi” anlamına gelir. Rig Veda ilahilerinin insanların bağlılıklarının en eski ifadesi olduğu düşünülür, ama Veda binlerce yazıtlar genişledikçe aynı noktayı vurgulamaya devam etmiştir: İnsanoğlu Tanrı’nın aynasıdır. Bizim varlığımızla Tanrı’nın varlığı aynıdır.

Veda’daki görüşe göre, bizler realitenin pasif gözlemcileri değiliz, tıpkı Tanrı gibi yaratıcılarız. Maddeden meydana gelen maske bizim saf farkındalık, saf yaratıcılık, saf ruh olan gerçek doğamızı gizler. Şenlik ateşinden yayılan ışık gibi, gerçek bizden yayılır, sevgiyi ya da sevgisizliği yaymak bizim seçimimizdir. Veda’lar bize, sevgisizlikten çok, sevgi yaratmanın bizim için çok daha doğal olduğunu söyler. Onlar, insanların “mutluluk içinde doğduğunu, mutluluk içinde desteklendiğini ve öldükten sonra mutluluğa yeniden geri döndüğünü” ilan eder. Bu, modern psikolojinin algılandığından çok farklıdır ve ancak gerçekten sevmek her zaman yeni bir bakış açısı getirir- herkes romantizmi bu kadar tatlılaştıran şeyin ani vecd ve mutluluk olduğunu onaylayabilir. Ama tam bir sevgi vizyonuna sahip olmak demek, algıyı çok daha bütün olarak değiştirmeye istekli olmak demektir.

Kendinizi ruh olarak algıladığınız da sadece sevgiyi hissetmezsiniz- sevgi olursunuz.

Spiritüel deyişle, sevgiyle olmakla doğaldır. Doğal olmayan sevgiden sapmamızdır. Antik yazıtlar insanın şiddetini kabul etmiştir, onu açıkça görmüştür: Veda’nın en önemli öğretilerinden biri, kanlı bir savaştan önce savaş alanında başlayan Bhagavad-Gita’dır. Yine de Veda geleneğinde sürekli olarak birbirlerinin ardından gelen azizler, biliciler, ustalar ve bilgeler şiddetin ötesini görmüşler ve kendilerini şöyle ifade etmişlerdir:

Hayat sevgidir ve sevgi hayattır. Bedeni sevgiden başka ne bir arada tutar? Benliğin sevgisinden başka ne istenir? …Ve bilgi gerçeği sevmekten başka nedir? Anlamlar ve biçimler yanlış olabilir, ama bunun gerisindeki gücü her zaman sevgidir- benim sevgim ve benim olanın sevgisi. Ben ve benim olan küçük olabilir ya da infilak edebilir ve Evren’i kucaklayan bilir, ama sevgi kalır.

Bu, 1970’lerin sonunda müritleriyle konuşan Güney Hindistanlı usta Nisagadatta Maharaj’ın sesidir. “Hayat sevgidir ve sevgi hayattır.” İfadesinin kökleri o kadar eskidir ki, hiçbir düşünce ondan daha saygın değildir. Yine de bu, cinsel çekimle, istikrarsız duygularla ve dinsel dogmalarla aklımız başımızdan giderken, çağımızda ilişkimizi yitirdiğimiz bir sevgidir. Ruh deneyimine dayanan sevgi, sevgisiz davranışımızı kötü ve çok uzun süre bir rüya gibi bir kenara atarak, gerçek doğamıza geri dönebilmemize olanak sağlar.

Freud’un işaret ettiği gibi, dünyadaki dinlerin kabul ettiği daha yüksek değerlere dayanan sevgi imkansız derecede ideal görünür. Yazıtlardaki bütün kalbinle, bütün canınla ve bütün gücünle Tanr’ıyı sevme öğütlerinin sayısı çoktur. Yine de Emily Dickenson’ın  yasla dolu küçük şiirinde ılımlı bir gerçek vardır:

Kimi kez Yürekle

Ara sıra Canla

Ender olarak Güçle

Çok az kişi – sever.

Eğer sevgiye spiritüel bir temel bulmak için gösterdiğimiz bütün çabalarım bu kadar yetersiz kaldığı görülüyorsa nereye yönetebiliriz?

Ruha ancak gerçek olduğunda başvurulabilir ve ancak bu, sizin için gerçekse gerçek olabilir. Başka bir deyişle bunun, siz olması gerekir. İşte, Veda’ların öğrettiği de budur. Onların ruhu, “can”dan çok “Benlik”le bir tutarlar. Düşünceleri, istekleri, ihtiyaçları ve itici güçleriyle günlük benlikle değil, sessiz ve sonsuz yüksek Benlikle … Fark, klasik bir Veda mecazıyla açıklanır: Herkes bir altın parçası gibidir. Eğer siz bir altın yüzükseniz, bir altın saatseniz, bir altın zincirseniz, “Ben bir yüzüğüm, bir saatim, bir zincirim.” diyebilirsiniz, ama bunlar geçici biçimleridir. Aslında siz sadece altınsınız- biçim değişse bile özünüz altındır.

Aynı şekilde, modern psikolojide hepimizin zaman içinde gelişen bir imge olarak tanımlanan bir benliği vardır. Bu, egonun, kişiliğin ve herkesin bebeklik ve ilk çocukluk yılları arasında biriktirdiği hafızasının gizemli bir biçimde eriyip birleşmesidir. Bütünüyle kişisel olan benliğiniz başka benliklerden bütünüyle yalıtılmış ve ayrılmıştır da. Yine de kendinize dürüstçe bakarsanız bu rastgele, bu yıkık dökük şeyle, kendi benliğimizle artık özdeşleşmezsiniz. Aslında siz, sonsuz biçimde Tanrı adı verilen aynı ruhtan yaratılmış Benliksiniz. Siz, hangi Tanrı var olan altındır diye karşılaştırılan ve yine de haklı olarak “Ben altınım.” diyebilen bir altın zerresisiniz.

Hepimiz kimlik, hayat, farkındalık, irade ve sevgi için yüksek Benliğe yaklaşırız.

Tanrı Krişna’nın Bhagavad- Gita’da öğrettiği Benlik bütün bireyselliği, zaman ve mekandaki bütün değişimi aşan insan doğasının sonsuz yanıdır. Ölümsüzden, “bedenin içinde oturan” diye söz eden Krişna şunu belirtir:

Silahlar onu kesemez,

Ateş onu yakamaz,

Su onu ıslatmaz,

Rüzgar onu uzağa sürükleyemez…

O sonsuzdur ve sübtil, hareket edemeyen

ve her zaman aynı olan her şeyi kaplar.

Burada önemli olan, Benliğin gerçek deneyimidir. Bu bir ideal değildir, çünkü- birçoğumuzun can hakkında düşündüğümüz- sıradan realitenin çok uzağındadır, ama size nefesiniz kadar yakındır.

Benlik, sevginin kaynağıdır ve bu nedenle sevgiyi önleyen şeylerden -öfke, korku, egoizm, güvencede olmamak, güvenmemek- çok daha gerçektir. Bu nitelikler bir toplumda her ne kadar yaygın olsa da geçicidir; onlar zaman içinde gelişir ve öğrenilmeleri gerekir. Benlik ise tam tersine huzur içinde ve güvencededir; o sadece sevgiyi bilir, çünkü deneyimi sadece sevgidir.

Başka bir kişiyle etkileşime girdiğinizde en derin nefretten en derin sevgiye kadar her şeyi hissetmekte özgürsünüzdür. İtilmiş ya da çekilmiş olabilirsiniz; reddinizi ya da kabulünüzü iletebilirsiniz. Ama Benlik düzeyinde her zaman başka insanlarla sevgiyle karşılaşırsınız.

Sevdiğiniz insan evrensel sevgiyi paylaşmanızı yansıtır. Eğer yeterince derine bakmayı öğrenirseniz, realitenizin sadece sevgi olduğunu görürsünüz.

Ünlü bir paragrafta Veda’lar şunu belirtir:

Mikro kozmos nasılsa makro kozmos da öyledir,

Atom nasılsa evren de öyledir.

İnsan bedeni nasılsa kozmik beden de öyledir,

İnsan zihni nasılsa kozmik zihin de öyledir.

Bu beyit birkaç sözcükle basitleştirilebilir: Siz evrensiniz. Bir insanın en küçük ayrıntıdan en geniş panoramaya kadar çevresinde gördüğü şey, kendisidir. Realite, canın aynasıdır.

Veda geleneği dünyayı realite ve yanılsama olarak ikiye ayırır. Yanılsama ya da Maya geçici güçlerden ve olaylardan meydana gelir. Realiteyi ruh oluşturur. Bu nedenle, herkese verilen görev her şeyin ruhunu keşfetmek için yanılsama peçesini parçalamaktır. Şimdi aynı görev bizim önümüze getirilmiştir.

Böyle bir iddiada materyalizme yer yoktur. Zihin ve bedenin birleşmesi hakkında birkaç yıl önce radikal görünen bir düzine kitap yazdıktan sonra şimdi kendimi materyalizmin her cephede güçsüzlüğüne tanıklık ederken buluyorum. Şifa duası iç ve dış realite arasındaki farkı ortadan kaldırmak için başarılı bir girişimden başka nedir? Kanserin eş zamanlı yatışması zihni işgal eden bir deste niyete maddi bedenin itaat etmesinden başka nedir? Einstein’ın fiziği bize, bizim duyularımıza katı gelen her şeyin aslında %99. 999 boş mekân olduğunu söyler. Boş bir maddi yanılsamanın arkasında duran spiritüel realitenin, klasik Doğu metafiziğindeki tanımı aniden çok mantıklı gelir.

Babaannem bana meleklerin sonsuza kadar cinlerin karşısına çıktığını öğreten insandı. Onun dünya görüşüne göre, her zaman melekler kazanır- eninde sonunda sevgi dünyası, yaşamak için doğduğumuz dünyadır. Deneyimim bana bunun doğru olduğu umudunu verdi.

Karanlık her ne kadar ürkütücü olsa da ışığın kıvılcımını asla tam olarak söndüremez. Şimdiye kadar okuduğum en dokunaklı sevgi öykülerinden biri, Nazilerin yaptıkları Yahudi soykırımında iki düşmanın arasında geçiyordu. Dindar bir Katolik Auschwitz’de yapılan iğrenç bir tıbbi deneye maruz kalıyordu. Genç bir kadındı ve onun klinikte işkence görmesine başkanlık eden doktorun da kadın olması, sadistliğini de çok daha dehşet verici duruma getiriyordu. Ölüm yavaş yavaş geliyordu, ama en sonunda geliyordu. Genç kadın anlaşılmaz sözler fısıldıyordu ve onun beddua ettiğini sanan doktor geri çekildi. Genç kadın elini uzattı. Boynundaki bir şeyi çıkarmak için mücadele ediyordu ve son anda onu işkencecisine uzatmayı başardı. Dünyadan ayrılırken son bir kutsama olarak doktora tespihini verirken “Senin için” diye fısıldadı.

Böylesine bir öykü gözyaşları arasında bir umut dalgası oluşturuyor. Hepimiz, saygın bir canın korkunç bir karanlığın derinliklerinde bile başkasının saygın olmasına yardım edebildiğine inanmak isteriz. Eğer bu doğruysa, o zaman sevginin gücü spiritüel öğretilerin bize söylediği kadar büyüktür.

Veda bilgeleri Sadhana adını verdikleri sevgi yolun ilk haritasını çıkaranlar olduklarını düşünüyorum. Bir başlangıcı ve bir sonu işaret eden bir yol… Bu durumda başlangıç; içinde sevginin özlendiği, ama güvenilmez olduğu, korku ve öfkeyle batağa saplandığı, nefretin karşı gücüyle boğulduğu bir realitedir. Son, sevgiden başka hiçbir şeyin olmadığı yerdeki realitedir.

Sevginin şifası, artık geriye kalan her şeye en derinden şifa verir.

Sevginin yolunda, adım adım ilerlerken en değerli rehberimiz kalbimizin fısıldadıklarını, sezdiklerini hissederek yol ayrımlarında buna göre seçimlerimizi yapmak, kalbimizin cümlelerini deşifre etmek ve tüm ilişkilerimize de bunu dahil etmek adına yepyeni bir dil öğreniyoruz: Aşkın Yeni Dili.

Tıpkı yabancı bir dil öğrenir gibi hem kendinizle hem de romantik ilişkileriniz dahil tüm ikili ilişkilerinizde bu yepyeni dili öğrendiğinizde; Aşk ve tüm ikili ilişkilerde yeni ufuklar, yeni fırsatlar, yeni seçimler ve taze başlangıçlar yapmak adına sevginin yolunda önemli ve değerli bir adım atıyor olacaksınız.

Aşkın Yeni Diline Geçiş Atölyesi, MO Store’da.  

Her daim sevginin yolunu seçmeniz dileğiyle…

 

 

Kaynak: Aşkın Yolu, Deepak Chopra, sayfa 18-23