Skip to content Skip to footer

Bekleyiş Sürecindeki Tutumumuz

Bugün, derin mevzulara dalacağız; içerde bir yerlerde yine bir temizleme, devşirme var.
Ve elimden geldiği kadar eğlenceli, hafif ve faydalı tutmaya çalışacağım.

Ne zamandır söylüyorum, daha önce hiç karşılaşmadığımız olasılıklarla denkleşme anlarında ve zamanlarındayız.

Öncellikle yeni başlangıçlarla olan bağımız, ilişkimiz, tutumumuz derken aslında sizi biraz kendimizi sabote eden yerlere, arafla olan bağımıza götürmek istiyorum.

Bu ne demek?

Diyelim ki, hayatınızda yepyeni bir olasılık baş gösterdi ve ilk adımı attınız.
İlk adımı attıktan sonra karşı taraftan bir haber bekleme süreci vardır.
İşte o arada, arafta ne yaptığınız, ne yapmayı seçtiğiniz, nasıl bir tutumda olduğunuz, hangi enerjileri içinizde barındırdığınız aslında bir sonraki adımı etkiliyor.

Örneklendirelim: Bir iş başvurusunda bulundunuz, kaçırmak istemediğiniz, hayatınızın fırsatı geldi çıktı ve kapınızı çaldı. Ve siz başvurup, ilk görüşmenizi yaptınız.
Sonra karşı taraftan, görüşmeyi yaptığınız insandan haber bekleme sürecine girdiniz.
Veya bir akşam yemeği olarak ilk görüşmeyi yaptınız, güzel bir ilişki potansiyeli mevcut.

Şimdi ilk görüşmeden sonraki o bekleme sürecindeki ilk iletişime kim geçecek?

Sizden mi gidecek bir mesaj, karşı tarafı mı beklemelisiniz, ne kadar bekledikten sonra mesaj göndermelisiniz, ağzınızı ne zaman açmalısınız, ne zaman emoji göndermelisiniz?

Veya kazanmak istediğiniz bir sınava girdiniz. Sınav sonucunu bekleme vakti vardır: bir hafta/bir aylık süreçte o arafta, belirsizliğin içerisinde, bekleme sürecindeyken içinizde neler oluyor?

İşte orada sizin ne yaptığınız, nasıl davrandığınız, hangi düşüncelerde olduğunuz önemli; çünkü bu tutum geleceğinizi belirliyor.
Düşünceleriniz sizi harekete geçirtecek.
Bekleme sürecinde neyi seçtiğiniz, nereye doğru adım attığınız sizin sonucu etkilemenize yardımcı oluyor veya bütün olasılığı, o fırsatı mahvetmenize neden oluyor.

Ve genelde ne oluyor, onu anlatmak istiyorum size.

Yepyeni olasılıklar olduğunda içerde büyük bir heyecan, coşku, patlama hali kendini gösterir; eğer o heyecanı kaybedersek döngü korkuya doğru geçiyor.
Kaçırılmaması gereken bir fırsatın verdiği heyecan ve coşku çok yüksek, o bekleme anındaki çocuksu masumiyeti kaybettiğimizde korku devreye girebiliyor.

Ve korku aslında neden devreye girebiliyor?
“Ya o olmazsa, ya kaybedersem…”
şimdi herhangi bir bekleme sürecine  herhangi bir araf, bir limbo, herhangi bir belirsizlik içerisinde eli kolu bağlı durma haline alın kendinizi.

Almak istediğiniz bir haber var; birisinden bir şey duymak istiyorsunuz veya gidip görmek istiyorsunuz veya işin içine burnunuzu sokmak istiyorsunuz, ama durmanız ve beklemeniz lazım.

O dur durak bilemediğiniz anlarda, korkunun içinizdeki enerjiye gelip de bacayı sardığı anlarda, o korkuyu nereye doğru yönlendirdiğiniz, o korkudan nasıl bir adım attığınız aslında tüm anı, dolayısıyla da tüm geleceği etkiliyor.

Ben şimdi bunun ismine heyecan ve korku döngüsü/sarmalı diyeceğim.
Bir olasılık doğduğunda, heyecan ve korku döngüsünde olmanızı istemiyorum.
Bir anda “Allahım gerçekten hayaller gerçek oluyor” diyerek yükselip, arkasından korkunun sizi geri çekmesini, atmamanız gereken adımları, tavırları edinmenizi istemiyorum.

Çünkü eskiden gelen en derinlerdeki o heyecan ve korku döngüsü – ki hepimizde vardı ve hala var -şu anda çok fazla gündemde.
Bu döngü size eskiyi hatırlattığı zaman “ama bak böyle kendini koru, daha önce böyle yaptığın zaman şöyle olmuştu, böyle adım attığın zaman karşılığında böyle sonuçları olmuştu” gibi hatırlatmalar gelecek, içinizi tırtıklayacak.

Tam o anda yeni bir döngüye geçtiğinizi kendinize hatırlatmak niyetiyle bir çalışma yapmak istiyorum bugün.

Yenilikler baş gösterdiğinde, bekleme sürecine girdiğinizde o arafta, belirsizlikte, muallakta iken içgüdüsel davranmak yerine bugün şu anda zihninizin, duygularınızın sizi nasıl bir alışkanlığa, hangi meyillere soktuğunu fark edip artık orayı bitirmek, yani kendinizi sabote eden alışkanlıkları görüp yakalayıp dönüştürme vakitlerindeyiz.

Bekleyişteki hallerimizi gözlemleyip, dönüştürme dönemindeyiz.
Bilinçsizce, içgüdüsel davrandığımız, korkudan davrandığımız yerlere ışık tutma vaktindeyiz.

Ve şu soruya bir bakalım: Bekleyişteyken ben ne yapıyorum, vaktimi nasıl değerlendiriyorum?”

Enerji çok hareketli ve hiper aktiviteye girebiliriz veya depresif beklemekten sıkılıp, yorganların altına da girebiliriz.
Bu bekleme sürecinden geçerken zihnimizle ve duygularımızla ne yapıyoruz, zamanla olan ilişkimiz nasıl?

Asıl olay karizma.
Karizmayı çizdiriyor muyuz?
Araftayken, bu bekleyiş sürecinde söylemememiz gereken şeyleri söyleyip, atmamamız gereken adımları atıp, olayları yüzümüze gözümüze bulaştırıp, karizmayı çizdiriyor muyuz?

New York Üniversitesindeyken Finans bölümünde “mergers and acquisitions” – büyük şirketlerin birleşme ortaklığı – adlı bir dersimiz vardı.
Bize öğretilen cümlelerden bir tanesi ki, bütün hayatımı etkileyen bir cümledir:
İki şirketin birleşmeleri için  pazarlığa oturulduğunda iki tarafta tekliflerini sunar ve koşullarını anlatır; sonra fevri davranıp, ilk konuşan kaybeder. Yalnız yerli yerinde konuşmasını bilen kazanır.

Bence bu ince çizgi karizmayı belirliyor.
“Karizmayı çizdirmeyelim”  derken biraz karizmanın ne demek olduğuna da değinmek istiyorum.


Standford Üniversitesi’nin karizma anlayışında üç adet olgu varmış: Eğer bu üç olgu bir insanın içinde varsa o insan, karizmatik insanmış.

Birincisi duruşunuz ve varlığınız.
Odaya bir insan girdiği zaman o kişi odanın enerjisini birden değiştirir veya bazı insanlar çok siliktir, varlıkları dahi anlaşılmaz.
Karizmatik insanın duruşu ve varlığı alanların, mekânların, durumların, koşulların, insanların enerjisini değiştiriyor.

İkincisi etkileme gücü, “influencer” dediğimiz, kaç kişiyi bir anda etkileyebiliyorsun, etkin altına alabiliyorsun.

Üçüncüsü ise liderlik yeteneği.

Bunların hepsine baktım ve tabi ki olgular içimde oturmayınca eksik bir şey buldum, benim zihnim böyle çalışıyor.

Bana göre karizma ne demek?
Karizma; bizim kendi etki alanımız ve çekim gücümüz.
Ve aslında sanki dışarıyı etkilemekle alakalıymış gibi; ancak benim çalışmalarım hiçbir zaman için öyle değil; hep içerden dışarıya yansıyor.
Eğer içerden dışarıya akıyorsa neden ben kafamı yorayım?  
Ve gerçek karizmatik insanlar dışarıyı kafaya takmıyorlar zaten: “Kaç kişiyi etkiliyorum, insanları nasıl yönlendiriyorum, yönetiyorum, benim liderlik yeteneğim nasıl?” diye düşünmüyorlar. Bence zaten düşünmedikleri için karizmatikler.

Bakılması gereken yer: Kendi çekim gücüm ne alemde?
Çekim gücüm ise tamamen içimle, düşüncelerimle alakalı, düşüncelerimi nasıl yönlendirdiğim, duygularımla nasıl baş ettiğim, anla ne yaptığım ile alakalı.

Şimdiye kadar anlattığım her şey de ben aslında şunu demek istiyorum:
An ile ne yapıyorsunuz?

Benim için karizmatik insan demek, o anda an ile ne yaptığını bilen insan, anın ve getirdiklerinin farkında, anın ihtiyaçlarının, anın içindeki kendi duygu ve düşüncelerinin farkında olan demek.
Ve sonrasında ihtiyaçlarına göre duygularını, düşüncelerini yönlendirip, anla dans etmeye başlıyor.
Böylece de çok güçlü birer mıknatıs gibi olmaya başlıyorsunuz.
Liderlik yeteneği denilen şey bana göre anı yönetmek, duyguları, düşünceleri yönetmek; “influencer” olma, etkileme gücü dediğimiz yer aslında çekim gücümüz; varlığımız ve duruşumuz denilen yer ise anın içinde yerleşme halimiz.

Şimdi meditatif çalışmamıza doğru geçiyoruz.

Kendinize dönmenizi ve bekleyiş halindeyken içinizde neler olduğuna bakıp dürüst bir şekilde onlarla biraz yüzleşmenizi istiyorum.
Bir fırsat doğdu, içinizde heyecan yükseldi, ilk adımı attınız, karşı taraftan artık bir şeyler bekleme haline geçtiğinizde, içinizde neler oluyor?

Hiçbir şeyi şu an değiştirmiyoruz, sadece içinizde neler oluyor?
Bulguları bulup, hemen bu döngüyü kırmak ve bitirmek gibi bir şey yapmayacağız.
Eğer oraya geçtiyseniz, korku sizi yönetiyor demek.
Hemen dönüşüme geçtiyseniz korkudasınız demek, onun da farkına varın.

Ve her ne bulduysanız, şimdi kendinize şu soruyu sorun:
“Şimdiye kadar bu tutumum işe yaradı mı?”
Belki de size faydalıydı ve güzel sonuçlar elde ettiniz.
Şimdiye kadar işe yaradı mı?
Size güzel sonuçlar getiren bir tutumsa, harika cebinize koyun ve bundan sonra böyle devam edin.
Fakat yüzdeniz düşükse, bunun eskide kaldığını hatırlatın kendinize:
“Bu eski halimdi, yeni güncellenmiş versiyonumda bu yok, şu anda bu yok, istesem de olamayacak.”

Çok ciddiyim, isteseniz de artık işe yaramayacak. Zorlamaya, eskisi gibi davranmaya gerek yok; çünkü işe yaramayacak ve yapamayacaksınız da.

Karizmanın ne demek olduğunu hatırlayarak, isteyerek ve kendi rızanızla bu bekleyiş anında yeni bir döngü yaratmayı şimdi başlatın: Karizmatik bekleyiş hali.

“Araftayken, belirsizliğin içindeyken, muallaktayken, elim, kolum bağlıyken ve beklemekten başka bir opsiyonum yokken, ben bu bekleme anını karizmatik bir varoluş modeline nasıl dönüştürebilirim?”

Kendi formülünüzü yaratmak niyetiyle bir süre sessizliğinize girin.

….


Şimdi, tüm çalışmayı bırakın.
İrdeleme, formül bulma aktivite bitsin.
Yeni bir şey bulduysanız yazın.
Henüz bir yere varamadıysanız da diyaloğun, hareketliliğin başladığı, farkındalığın artık yeni bir alana doğru geçtiği bilinciyle çalışmanıza daha sonra devam edebilirsiniz.

Tüm duyduklarınız, içinizde bulduklarınız, gördükleriniz hazım olsun.
İçinizden çıkması gerekenler çıksın ki; yeniye yer açılsın.
Yeniyi yarattıysanız da yeni içinize yerleşmeye başlasın.

Birkaç dakika sessizliğimizde hazmetme sürecindeyiz…

Nefeslerle tekrar ana doğru gelin.

Şimdi, karizma modelini bedenleyelim:
Anın içerisindesiniz, her şeyin farkındasınız, beş duyunuz ve altıncı hislerinizle birlikte tüm varlığınızla şu andasınız.
Çekim gücünüz yüksek, auratik alanınız, manyetik alanınız pırıl pırıl, tertemiz, ışıl ışıl, mıknatıs gibisiniz.
Ve andaki duygularınızı, düşüncelerinizi yönetme, yönlendirme yeteneğiniz oldukça yüksek.
Bu hali bedenleyin, içselleştirin ve tüm gün bu olgunuzu, kendinizin bu versiyonunu deneyimleyin.

Ve karizmatik hallerinizin keyfini çıkartın.

Sizi çok seviyorum.

Kaynak: Meditasyon Okulunun podcast kanalı MOTALKS’un Sabah Meditasyonu 27. bölümü- Yüksek Karizma Halinde Bekleyiş yayınından derlenmiştir.