Bu yazımız, eleştiri üzerine ve yarattığımız imajlar, gerçek özgüven hakkında.
Eleştiri nedir diye sorduğumuzda; kendimizi aşağı çekilmiş, duygusal olarak saldırıya uğramış, onurumuzun, gururumuzun kırıldığını hissettiğimiz durumlardan bahsediyorum.
Öncelikle yalnız hissetmeyin; eleştirilen ve bu hisleri yaşayan tek kişi siz değilsiniz. Bu konuda Hocam Deepak Copra’nın söylediği çok güzel bir söz var: “Eğer eleştiriliyorsan, ilginç, değişik, göze batan, belirgin, anlam taşıyan ya da bazı insanları zorlayan, tetikleyen bir şey yapıyorsun demektir.”
Peki bu yaptığımız farklı, göze batan, insanları tetikleyen şey faydalı mı yoksa zararlı mı? Bu bizim kararımıza kalmış bir konu.
Eleştiriden rahatsız olan, saldırılıyormuş gibi hisseden tarafımız, bizim egomuz. Eleştirilerden etkilenme düzeyimizle, iltifatlardan poh pohlanma düzeyimiz aynı seyrediyor. Bu da çok sağlıklı bir yaşam modeli olmuyor.
Peki nedir, bizi eleştirilere bu derece duyarlı kılan şey?
Öz imajımıza tutunmamız. Öz imaj, öz güven demek değildir.
Öz imaj, dışarının görüşüne güvenirken öz güven, özüne güvenir. Öz imajlarımızı ise koşullandırılmış zihinlerimiz ile yaratırız. Hayal ürünüdür ve gerçek değildir.
Benim bu konu ile ilgili hatırladığım çok net bir anım var:
Annem ve babam öğretmendi, benden de okulda mükemmel olmam bekleniyordu. Fakat onların mükemmel kavramı, ben mükemmele ulaştıkça değişiyordu. İlkokulda hep beş almamdı, dört kesinlikle kabul görülür bir şey değildi. İlkokul beşte galiba her şeyimi beş alabilmiştim. Annemin ve babamın gözüne de sonunda girebilmiştim.
Ortaokul kayıt günümde annemle şöyle diyaloğum oldu;
–Ezgi, şimdi seninle önemli bir şey konuşacağım.
-Tabii buyurun anneciğim.
-İlkokulda hani beş vardı ya, pek iyiye beş deniliyordu. Ortaokulda şimdi bir dokuz var bir de on var, duydun mu beni Ezgiciğim?
-Tam olarak duyamadım anne.
-Ortaokulda bir dokuz var, bir de ONNN var.
O on, benim yıllarca içimde titredi. Yıllarca dediğim otuzlu yaşlarıma kadar.
Zihnim bu anıyla koşullandırılmış oldu ve ben kendime öz imaj olarak dokuzla yetinmeyen Ezgiyi yarattım. Dokuzla yetinmemek de benim için çok sağlıklı, başarılı, takdir edilecek ve gurur duyulacak bir şeydi. Çünkü annemin sesi bana “dokuzla yetinme” dedi. Daha ortaokul yıllarımda, onay ve takdir kazanmak için dışarıdaki bir sese -o sırada annemdi- annemin sesine bel bağlamayı öğrendim.
Bu tip anılarımızla dış etkenlere bağımlı bir zihin yapısına sahip olduk. Tüm koşullandırılmış zihin ürünleri gibi benim dokuzla yetinmeyen Ezgi imajım da tamamen kurguydu ve aslında böyle bir gerçeklik yoktu.
Özüme güvendiğim zaman, dokuzla on yok, sadece deneme ve yanılma var. O an için elinden gelenin en iyisini yapmak var. O dokuzu alman lazım ki nerede eksiksin gör, daha sonra almak istersen eğer on alırsın. Ama on almak için çalışırsan, manipülasyon ve korku temelli hayat seni bekliyor.
Peki eleştirilerle başa çıkmanın bir yolu, stratejisi var mı?
Tartışmaya geçmek, makul açıklamalar yapmaya çalışmak, görmezden gelmek eleştirmenleri güçlendiriyor. Çünkü aslında ilgimizi çekmek istiyorlar.
Eğer olanları, ruhumuzdan okursak bize bizi gösteriyorlar. “Bu tarafına bak, buradan seni incitebiliyorum. Seni incitebiliyorsam orada, senin kırılganlığın var. Bu tarafını güçlendir, şifalandır” diyorlar.
Öz imajdan, doğal ve spontane şekilde, öz güvene doğru geçmek tek yolumuz.
Özümüzü bilmeye, gerçeğimizi görmeye, ben kimim sorusunun peşinden gitmeye ihtiyacımız var. Özümüzle buluşmak ve gerçeğimizin peşinden gitmek için her zaman düzenli meditasyon pratiğini öneriyorum.
Okulumuzun imza eğitimi, Meditasyon Başlangıç Programı ile meditasyona dair tüm sorularınıza cevap bulacak, meditasyonda derinleşecek ve Öz’ünüzü keşfederek tüm niteliklerini gündelik hayatınıza entegre etmeyi öğreneceksiniz. Bu çok özel programımıza MO Store’dan ulaşabilirsiniz.
Sevgiyle kalın.
Kaynak: Bu yazı Meditasyon Okulu’nun podcast kanalı MOTALKS ‘un 1. Sezon 39. Bölümü olan Eleştirilere Geçirgenlik Üzerine bölümünden derlenmiştir.