Skip to content Skip to footer

VEDA – Hüzünle Gelen Özgürlük

“VEDA – Hüzünle Gelen Özgürlük” yazısında, bir can dostla vedalaşmanın ardından gelen dönüşüm, sevgi ve farkındalıkla harmanlanmış bir kapanış sanatı anlatılıyor. KG’nin öğrettiği bu kutsal veda deneyimi, sizi içsel bir yolculuğa davet ediyor.

 

KG’den Öğrendiğim Kapanış Sanatı

Sizlere daha önce de söylediğim gibi,YOUTUBE kanalımızdaki MO Kılavuz listemizi birkaç haftadır taze kaybettiğimiz sevgili yoldaşım, yegane Guru’m ve okulumuzun müdürü KG’nin öğretilerine ayırdım.

Bu haftanın öğretisi ise… vedalaşmak üzerine.
Ama alıştığımız anlamda bir veda değil bu. Bedenin ötesine geçen, zamanın dışında kurulan bir bağın kutsalca tamamlanışı üzerine…
Gerçek kapanışın ne olduğunu, nasıl hissettirdiğini ve nasıl yaşandığında bir özgürlük kapısı açtığını anlatmayı deneyeceğim KG ile olan hikayemde.

Zaman, öylesine kararında aktı ki…
Ne bir adım erken, ne bir bakış geç.
KG, on yıllık yoldaşımdı.
Sadece bakışlarıyla, gözleriyle, yürüyüşüyle, havlamasıyla, pati vermesiyle, kuyruk sallamasıyla değil…
Varlığıyla.
Bana dünyanın en sessiz ama en derin bilgeliğini aktardı.

Son ayında, bedeninden çekilen her parça, aslında bana hayatın özünü bıraktı.
Yürüyememeye başladığında, onun yerine ben yürüdüm.
Acı çektiğinde, gözlerinden acıyı alıp, kalbime koydum.
Her gece onu kontrol ederken, içimde bir farkındalık doğuyordu:
Vedalaşıyorduk.
Ama bu bir son değil, bir hazırlıktı.

Ve biz hazırlandık.

Evde, klinikte, yoğun bakımda, yatak odamızda kutsal bir alan kurduk.
Oraya yalnızca hizmet niyetiyle gelenler girebildi.
Göz göze kaldık. Top oynadık. Müziğimizi açtık.
Kelimelerle değil, bakışlarla ve temasla vedalaştık.

“Hazırım.” diyordu o gözler.
Ve sen de hazırsın. Elimi tut. Birlikte geçelim bu eşikten.”
“Seni seviyorum.”
“Teşekkür ederim.”
“Üzgünüm.”
“Lütfen beni affet.” dedim defalarca, her defasında kalbim biraz daha yumuşayarak.

Ve bu dört cümleyle kapattık o döngünün kapısını.
Bu dört cümleyle uğurladım KG’mi, yegane gurumu.
Ve… özgürleştik.

Vedalar çoğu zaman bir son gibi öğretilir bize.
Kayıp gibi. Terk edilmek gibi.
Yarım kalmış bir cümle gibi…

Ama bana en büyük vedayı öğreten, bir köpekti.
Adı KG’ydi ve O bir süper kahraman.
KG ile geçirdiğim son ay, bana vedanın aslında ne olduğunu
gösterdi:

Hüzünle gelen bir özgürleşme.
Bir tamamlanma.

Gerçek bir veda,
Kırmadan gidebilmek.
Yıkmadan, suçlamadan…
İçindeki hüznü inkâr etmeden ama onunla boğulmadan…

“Bitti” diyebilmek—ama “anlamsızdı” demeden.
“Zordu” diyebilmek—ama “değmezdi” demeden.
“Sevdim” diyebilmek—ama “şimdi gitme vakti geldi” diyerek…

Ama o gözyaşları bir vedanın değil, bir tamamlanmanın gözyaşlarıydı.
Toprağa düşen damlalar gibi…
Belki de yeni bir hayatın ilk tohumlarını sulayan damlalar…

Ve ben anladım:
Vedalar da sevginin bir biçimi.
Belki de en olgunu.
En dürüstü.
En çıplak olanı.

KG’ye borçluyum, vedanın farkındalığını.
Bu kılavuzu onun gözlerinden aldım.
Ve şimdi MO Kılavuz’da ve MO Blog’da sizlerle paylaşıyorum:
Vedalar hüzünle gelen özgürlük, bir kapanış sanatıymış meğer.

 

Vedalar birer geçit—ama öyle bir geçit ki, sizi sıçratır, dönüştürür, başka bir varoluşa taşır.
Yeter ki; geçerken kalbinizi geride bırakmayın.

 

Kaynak: Ezgi Sorman

Bu yazı, Gerçek Veda Böyle Hissedilir| Haftanın Kılavuzu yayınımızdaki temalardan ilham alınarak hazırlanmıştır. Yayınımızı buradan dinleyebilirsiniz. Kişisel dönüşüm ve  sezgisel yaşamla ilgili daha fazlası için yayınlarımızı takip edebilirsiniz