Skip to content Skip to footer

Zinciri Kıran Zihinler Aranıyor

Her uyanış, sessizce kurulan düzenin bir halkasını söker. Senin sıran geldi mi?

Türkiye’de iklim yasası adıyla kabul edilen maddeler halkın haklarını nasıl sınırlıyor? Naif görünen maddeler arasında gizli güç devri olabilir mi?

Gerçek bir yaşam hikayesiyle birleşen bir analiz ve uyanış rehberi.

BAKIN! BU BİR İKLİM KANUNU DEĞİL. BU, ÖZGÜRLÜĞÜNÜZÜ DEVRETTİĞİNİZ BİR SÖZLEŞME.

Biz yıllardır zannediyoruz ki; yağmur ormanlarını kurtaracağız. Zannediyoruz ki; kutup ayılarına sarılıp, dünyayı daha yaşanabilir bir yer yapacağız. Ve belki de içimizdeki o hassas, vicdanlı yan gerçekten bunu istiyor. Ama tam o esnada, bizim için çıkarılan yasalarla biz malımızı, mülkümüzü, nefesimizi, hakkımızı teslim ediyoruz.

Çünkü artık sadece toprağın değil, zamanın, suyun, hareketin de tapusu alınıyor.

PERDEYİ KALDIR. NE GÖRÜYORSUN?

Siyasetin bize sunduğu tiyatroyu mu? Partiler arası savaşları, halk içinmiş gibi gösterilen o büyük(!) tartışmaları mı? Oysa ekonomi söz konusu olduğunda herkesin nasıl aynı sofraya oturduğunu fark ettin mi?

Şunu çok açık söylüyorum: Artık mesele kutup ayısı değil. Zaten hiç bir zaman için değildi. Halkını düşünmeyen “Birleşmiş Devletler Birliği” sence çevreyi düşünür mü? Mesele artık sensin. Ve ne zaman uyanacağın.

İKLİM KANUNU’NUN İLK DÖRT MADDESİNE BİR BAKIŞ

1.Yeşil Büyüme ve Net Sıfır Emisyon Hedefi:

Bu madde, çevre dostu bir ekonomi ve 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefini belirliyor. Ancak, bu hedeflere ulaşmak için alınacak tedbirlerin detayları belirsiz. Bu belirsizlik, bireylerin ve işletmelerin hangi yükümlülüklerle karşılaşacağını öngörmeyi zorlaştırıyor.

2.İklim Değişikliğiyle Mücadelede Genel İlkeler:

Eşitlik, şeffaflık, sürdürülebilirlik gibi ilkeler vurgulanıyor. Ancak, bu ilkelerin nasıl uygulanacağı ve denetleneceği konusunda netlik bulunmuyor. Bu durum, uygulamada keyfi kararların alınmasına zemin hazırlayabilir.

3.Kamu ve Özel Sektörün Yükümlülükleri:

Kamu kurumları ve özel sektör, alınacak tedbirlere uymakla yükümlü kılınıyor. Ancak, bu yükümlülüklerin kapsamı ve sınırları net değil. Bu da, bireylerin ve işletmelerin haklarının nasıl etkileneceği konusunda belirsizlik yaratıyor.

4.İklim Değişikliği Başkanlığı’nın Yetkileri:

Başkanlık, gerekli gördüğü bilgi ve belgeleri kamu ve özel sektörden talep edebilecek. Bu yetki, kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliği açısından endişe verici olabilir.

Kanun orada, ama halkın neye “evet” dediği belli değil. Çünkü detaylar meçhul, niyetler muamma.
Satırlarda açıklık, maddelerde belirsizlik. Görünürde şeffaf, gerçekte sisli. İşte asıl sorun burada başlıyor.

BİR YAŞANMIŞ GERÇEK:

Bu yasa teklifini aylardır sadece satır aralarından değil, enkaz altından okuyorum.

O, ayak izlerini sadece sayfalarda değil, bahçemde, tapumda, okulumuzun binasında bıraktı. 

89 metrekarelik bir Meditasyon Okulu… Devlet onaylı belgeler, yapı kayıt belgesi, imar barışı ödemeleri, tapu kayıtları. Her şey usulüne uygun. Ama sonra biri çıkıyor, “Burası bizim yönetimimizde” diyor. Ve bütün binayı yerle bir ediyor.

Ve bu yalnızca bizim başımıza gelmedi. Bu artık sistemli bir sessiz yürüyüş. Sessizce girip, hayatlarımızda yıkım bırakan bir sistemin başlangıcındayız.
Bu yaşananlar artık tesadüf değil, bir düzen. Her gün bir başka kanun, bir başka düzenleme.
İzler belki tek tek geliyor gibi görünüyor ama her biri, dev bir yapbozun yerli yerine oturan parçaları. Şimdi de “İklim Yasaları” adı altında, canımıza ve malımıza el koyan sistemler kuruluyor.

Neden mi? Çünkü daha büyük bir küresel gerçek var: Para.

Devletlerde para kalmadı. Kamu borçları, artık dünyanın toplam ekonomisini kat kat aşmış durumda. Yani sistemin devam etmesi için halktan sürekli yeni kaynak yaratmaları gerekiyor.

Vergi yetmiyor, cezalar yetmiyor, ruhsatlar, belgeler, izinler de yetmiyor. Şimdi mülke, toprağa, havaya, suya göz diktiler.

Ve sistem şöyle işliyor:

Önce senden belge için para alıyor. Sonra o belgeyi geçersiz kılıyor. Ardından seni yeniden ödemeye zorluyor. Projeyi iptal ediyor, “yasalar değişti” diyor, seni kendi evinde yabancı hale getiriyor.

Bu sistemde sen hep ödeyen, hep kaybedensin.

Ama artık olmak zorunda değilsin.

Peki bu sistem nasıl bozulur?

Devletler artık korkuyla yönetiyor. Çünkü başka araçları kalmadı.

Bu döngü pandemide başladı.

Bizi hastalıkla korkuttular. Sağlığımızı tehdit ettiler. Aşılarla, karantinalarla, ekranlardan sürekli yayılan ölüm rakamlarıyla zihnimizi kilitlediler.

Sonra ekonomiyle korkuttular.

Paramızın değerini düşürdüler, ama fiyatları yükselttiler.

İşsiz kalma korkusu, evsiz kalma korkusu, aç kalma korkusu…

En son neyle korkuttular biliyor musun?

Evimizin elden gitmesiyle…

Tapumuzun, bahçemizin, toprağımızın bir sabah “başkasının hakkı” oluvermesiyle…

Böyle böyle her korku yeni bir zincir oldu.

Ama işte tam bu yüzden…

Sistemi içeriden çözmenin tek yolu: korkudan uyanmak.

Çünkü korku, sistemin besinidir.

Ve ruh, korkuyla değil, farkındalıkla genişler.

Korkudan çıktığımızda, zihnimiz düşünmeye başlar.

Düşünmeye başladığımızda, sorular sorarız.

Soru sorduğumuzda, gözlerimizi açarız.

Ve göz açıldığında, hiçbir güç eski karanlığı geri getiremez.

Bu yüzden sistem dışarıdan değil, önce içeriden çözülür.

İçimizdeki korkunun ipini kesmeden, dışarıdaki zincirleri kırmak mümkün değildir.

Korkudan çık.
Kendine dön.
Gücü dışarıda değil, içeride bul.

Çünkü seni korkuyla susturmaya çalışan bir düzen, en çok senin uyanmış hâlinden korkar.

Uyan! Çünkü her “ben uyandım” sesi, gökyüzüne bir çığlık gibi çıkar… ve gök, onu çağıranı asla yanıtsız bırakmaz.

ŞİMDİ NE YAPABİLİRİZ?

1. Gör: Perdeyi kaldır. Gerçekleri izlemeye başla.

2.Uyan: Her uyanan zihin, ‘itaat et’ diyen sistemin oyununu bozar, zincirlerinden birini çözer.

3.Araştır: Ne zaman, hangi yasa, hangi madde, seni nasıl etkiliyor? Hala! gerçeği anlatan içerik üreticileri, araştırmacı gazeteciler var, onlara abone ol.

4.Sorgula. Partileri değil, gerçekleri takip et.

5.Yaz. Paylaş. Anlat. Bilgiyi büyüt, yay.

6.İmza at. Ses ver. Yanında olanları bul.

Ve en önemlisi: Hakikati lider yap. İnsanları değil.

Hakikati Lider Yapmanın Zamanı Geldi.

Zincirleri kırmak sadece dış dünyadaki yasalara, kararlara ya da maddelere karşı durmakla olmaz. Asıl zincir, içimizde… Ve onu ancak kendi sezgisel gücümüze uyanarak kırabiliriz.

Bu çağrının ardında ne varsa, dışımızda gördüğümüz her yıkım, her sisli madde, her belirsizlik aslında bir şeyi fısıldıyor:
Uyan. Kendine dön. Hakikati dışarıda değil, içeride ara.”

Tam da bu niyetle; Sezgisel Yaşam Atölyesi burada.
Çünkü ancak sezgisel bilgelikle yön bulan bir birey, kendi gerçeğini korkmadan savunabilir.
Ancak kendi iç rehberliğine güvenen bir zihin, kurulu düzenin dışına cesaretle adım atabilir.

Bu atölye, sadece sezgilerinizi değil;
hakikatinize bağlı, merkezinde güçlü duran bir yaşam inşa etme yeteneğinizi de uyandırır.

Şimdi adım atın.

Korkuyla değil, sezgiyle ilerleyin.
Çünkü sizi korkutmaya çalışan bu sistem, en çok hakikate kulak verenlerden korkar.

Ve hakikati lider yapan her birey, o görünmez zincirleri sessizce çözer.

MO Güvercin bültenine abone olanlara özel olarak
18 Nisan’a kadar Sezgisel Yaşam Atölyesi’nde %15 indirim fırsatı sizi bekliyor.

Uyanışınızın ilk adımını atmak için tıklayın. 

Kaynak: Ezgi Sorman