Skip to content Skip to footer

Görebilmenin Mucizesi

Bugünkü blogumuzda görebilmenin mucizesi üzerine ufkunuzu açacak, algılarınızı yükseltip, genişletecek önemli bilgiler aktaracağız.

Görme konusu; bambaşka bir macera, çok büyük bir konu, çok büyük bir gizem ve esrarengiz olaylarıbarındırıyor.Bugün dahi, bilimin fiziksel/organsal görmeyle ilgili hâlâ çözemediği çok yer var.Nötr zihne geçmeden önce görmenin kendisini fiziksel olarak incelemek, irdelemek istedim. Biz nasıl görüyoruz, hiç bu alana girip, baktınız mı? Hocam Deepak Chopra görmenin olayını çok güzel anlatıyordu ve bilimden de hala 5.000 yıl önce söylenilenlerin ispatını bekliyoruz.Özetle anlatmak gerekirse, “görmek “şu şekilde oluşuyor; önce bir ışığın dünyaya gelmesi gerekiyor ki o da başka bir macera ve mucize. Bu konu da çok geniş. Bunu öncelikle aktarayım:Güneşin var olabilmesi için yıldızların var olması gerekiyor. Güneş, orta boyutlu bir yıldız ve yıldızlardan büyük değil. Gezegenimizin güneşi olduğu ve bize yakın olduğu için bu kadar parlak. Güneşin ışıkları 90.000.000 mil hızla dünyaya geliyor ve dünyada gün ışığı dediğimiz bir ışık yaratıyor. Bizler de bu gün ışığı sayesinde görebiliyoruz. (Bu ışık olmadan, gece karanlıkta göremiyoruz). Fotonlar gün ışığını retinaya taşıyor, retina stimüle oluyor, zincir devam edip, beyine kadar gidiyor. Beyin uyarılıyor, sonra görü vorteksine ulaşılıyor. Bundan sonra da “görüyoruz” deniliyor. Bilim bize buraya kadarını açıklayabiliyor, buraya kadar bir problem yok.Mucize, beynin ışığı proses edip, o mekaniği kurmasında saklı. Beynin ışığı alıp, bu şekilde işlemden geçirmesi (bilimin de  “böyle görüyoruz” diye açıkladığı) inanılmaz güzel bir mucize.  Ve fakat ortada çok büyük, esrarengiz bir de olay var. O da şu: Gün ışığını bir görsele yansıttığımızda bu görsel 3D (3 boyutlu) şeklinde nasıl bize görünüyor? Gün ışığı bir görsele nasıl dönüşüyor? Gün ışığıyla görsel arasında nasıl bir ilişki var ki, biz bunu 3D (3 boyutlu) olarak görebiliyoruz?Evet, ışık gözüme girdi, retinadan beyine gitti, beyin uyarıldı. Sonra ben  karşımdaki objeyi (elmayı veya bulutu) 3 boyutlu olarak nasıl görüyorum? O nasıl bende 3 boyutlu olarak oluşuyor? Bunu henüz hiç kimse açıklayamıyor. Esrarengiz bir durum.Yani biz her ne görüyorsak (elma, bulut ağaç…) ışık gözümüze (sırasıyla foton-retina-görsel-vorteks) ulaşıyor sonra nesneye çarpıyor. Işığın benim gözüme ulaşması yetmiyor, bir objeye çarpması lazım. Nesneye çarptıktan sonra, o nesne onu bir parlatıyor ve sonra bana geri dönüyor.Diyelim ki, ben o sırada buluta bakıyorum ve o bulutu görüyorum. Ama o bulut benim gözlerimin önünde nasıl oluşuyor? Görmek zaten mucize; ama burada 3D’yi yakalayabiliyor olmak mucizeden de öte. Burada esrarengiz bir durum var.Bu esrarengiz durumu açıklamaya çalışırken fotona bir bakalım, foton mu bir şey yapıyor acaba? Ancak foton gözle görülen bir şey değil. Fotonu hiçbir şekilde göremiyoruz ve aynı zamanda da parlaklığı yok. Foton; ışığı taşıyan madde, eğer ışığı taşıyorsa parlaması lazım. Çünkü güneş ışığı parlak ama foton parlak değil ve onu göremiyoruz. Hiç göremediğimiz bir şey bizi görmeye götürüyor. Şu ana kadar anlattıklarım çok esrarengiz değil mi? Tüm bunlar beni çok heyecanlandırıyor. Göremediğimiz, güneş ışığını taşımasına rağmen parlamayan foton bize görselleri oluşturuyor.Beyine gelirsek, beyin retina tarafından uyarıldıktan sonra görseller beliriyor, demiştik. Şimdi burada neoluyor? Beyinin içinde sıfır ışık var, beyin kapkaranlık. Fotonlar sayesinde beyin uyarıldı, ışığa ne oldu buarada? Beynin içi karanlık ve hatta karanlık kütlesel hücreleri var. Bilim adamlarının dediklerine göredeniz suyundan çok farklı olmayan bir sıvıyla kaplı. Dolayısıyla beynimizde sıfır ışık olduğu için orada da hiç bir imge veya  görsel yok. Örneğin “sevdiğiniz bir şeyi (elmayı vs…)  hayal edin” dediğim zaman, beyinde elmaya dair hiç görsel yok, çünkü karanlık orası. O zaman hafıza dediklerimiz ve 3 boyutlu görme eylemi nasıl oluşuyor? Karşınızdaki objeyi veya insanı nasıl görüyorsunuz, nasıl oluşturuyorsunuz? Ona baktığınızda görüyorsunuz ama o görseli nasıl oluşturuyorsunuz? Şu anda bu olayaçıklanamıyor.Tekrar belirteceğim; çünkü burası inanılmaz. Günümüzde bilim hala gözle görülmeyen fotonların kimyasal reaksiyona nasıl dönüşüp, beyinde elektriksel bir uyarı oluşturup, 3 boyutlu bir gerçekliği nasıl yarattığımızı açıklayamıyor. Şahane değil mi?Şu anda bu yazıyı görüyorsunuz; ama nasıl gördüğünüzü bilmiyorsunuz. Ben de şu anda harfleri, kelimleri görüyorum ama nasıl yarattığımı bilmiyorum, ama ben yaratıyorum. Gözlerimi kapattığımda da yazıları hala görebiliyorum. İşte olayımız burası. O zaman yarattıktan sonra görmek için gözlerime ihtiyacım yok.Nobel ödüllü nörofizyolog Sir John Carew Eccles ödülünü şu tema üzerinden alıyor: Kendisi diyor ki: “Doğal dünya dediğimiz dünyayı düşünün, sadece düşünün, hayal edin. Şöyledir, böyledir demiyorum, doğal olarak dünya dediğimiz şeyi düşünün ki; orada renk yok, ışık yok, tat yok, doku yok ve şekil yok.”Aslında demek istediği ağaçlar, çiçekler, bulutlar yok, hiçbir şeyin rengi yok. Asıl dünya dediğimiz şey bu. Ama biz, gözle gördüğümüz gerçekliğe ne kadar çok bağımlıyız? Yani görüyorsam var, görmüyorsam yok. Burada çok büyük bir bağımlılık var. O zaman benim gerçek dediğim şey ne? İster çok büyük dindar ol, bilim adamı ol. Araştırmalara milyonlar yatır, budist ol, ateist ol, ama bütün insanlığın asıl peşinden gittiği tek şey gerçek. Gerçek ne? Hakikat ne?Hepimiz hakikati arıyoruz. “Gerçek ne?”, bunu arıyoruz. Hiç başınıza geldi mi bilmiyorum, benim bir kaç kere gelmişti. İlişkilerimden sonra şunu hissederim, düşünürüm:“İlişki neredeydi ve nereye vardı? Şimdiye kadar yaşananlar yalan mıydı, gerçek neydi? Şimdiki, şu anda benim bu ilişkide maruz kaldığım olaylar gerçekse başında yaşadıklarım gerçek miydi? Başındakiler gerçekse şimdi buraya nasıl ulaştık?”Bu hayata insan olarak geldik ve bir ilişki yaşayalım veya bir işe gidelim, aslında hepimiz gerçeğinpeşindeyiz. Ve gerçek ne? Bizim tek odağımız olan hakikat ne? “Ben neden buradayım, beni ne yarattı, nasıl yaratıldım, ben nasıl var oluyorum? Aynaya baktığımda kendi kendimi nasıl görüyorum? Varım ama gördüğüm kendimi ben görmediğim zaman yok, o zaman ne kadar gerçeğim? Ya da aynaya bakmadığım zaman kendimi göremiyorsam, gözlerim kapalı göremiyorsam, benim gerçeğim ne?”En başta, fizikselden başlayalım dediğim yerler işte buralar. Görmek dediğimiz zaman fiziksel olarak görmek ne demekmiş ve nerelerde biz takılıyoruz, bir buralara bakalım istedim. Sonra bir parça derinlere ineceğiz.Şimdi aslında bizler bir şekilde 3 boyutlu gerçeği yaratıyoruz ama bunu nasıl yarattığımızı henüzbilmiyoruz. Ama aynı zamanda da Evrenin görgü tanıklarıyız. Sir John Eccles’in de dediğine göre aslında hiçbir şey yok. “Sadece bir tahmin edin, bir bakın, hayal edin. Tatsız, renksiz, desensiz, şekilsiz, biçimsiz bir hayat hayal edin.” diyor. Yani hayat aslında sen gördüğün zaman var, bir yerden bakıldığı zaman bizler Evrenin görgü tanıklarıyız. Görmediğimiz zaman var olanın da bir anlamı yok. Ve hatta görünen her şeyin, yıldızların bile gerçekte var olabilmesi için insana ihtiyacı var. Yıldız ışığını, kütlesini, uzaklığını, sıcaklığını, yoğunluğunu görebilmek için insanın tanıklığına, yani bir insanın onu gözlemlemesine ve aynı zamanda da insanın sinir sistemine ihtiyacı var. O sıcaklığı hissedebilmesi içininsanın sinir sistemine ihtiyacı var. Mesela yıldızların, Marsın sıcaklığından bahsediyoruz. Bilim onları bir şekilde buluyor ama o sıcaklığı bilebiliyor ve hissedebiliyor olmamız için insansal sinir sistemine ihtiyaç var.Şimdi biz bu kadar önemliysek, Evren de aslında bize ihtiyaç duyuyorsa, kendi kendini gerçekleştirebilmesi için bizlerin tanıklığına ihtiyacı varsa, belki de kendi kendini gerçekleştirebilmesi için bir şekilde birileri, bir şeyler bizi yarattı, biz yaratıldık. Neden? Çünkü Evren de bizler sayesinde bizlerin görgü tanıklığı ve sinir sistemi sayesinde kendini tanıyor, kendini geliştiriyor, kendini yaratıyor, yeniden ve yeniden büyüyor.Dolayısıyla kendimizi Evrenden farklı kılmamız, dünyadan ve hayattan farklı kılmamız, sanmamız veya ayrı zannetmemiz çok büyük bir illüzyon. Hep beraber bir şeyler oluşturuyoruz. Biz Evrenin gözleriyiz.Evren yaratım için gerekli maddeleri sağlıyor. Ama aynı zamanda her birimizin gördüğü, kendimiz için çok gerçek.Örneğin şunu sorayım: “Ben, kendimi gördüğüm gibi, siz beni görüyor musunuz veya iki ayrı insanın beni görmesi aynı mı?” Biz bunu da bilmiyoruz, çünkü o 3 boyutu nasıl yarattığımızı, oluşturduğumuzubilmediğimizden dolayı bütün bunlar belirttiğim gibi esrarengiz olaylar.Fiziksel görme boyutundan başladık (her birimizin gördüğü kendisine gerçek) ve sonrasında her birimizin gördüğü kendi hayatında başka gerçeklikler yarattığını açıkladık. Her birimizin gördüğü (örneğin benim gördüğüm bulut bende) bambaşka bir duygu, bambaşka düşünceler yarattığı için, bambaşka hatıralar yaratıyor. Sizin aynı anda benimle beraber gördüğünüz bulut (varsayalım ki aynı bulutu görüyoruz, aynı rengi görüyoruz) sizin için bambaşka duygular, bambaşka düşünceler dolayısıyla bambaşka hatıralar yaratıyor. Ve her birimiz görebildiği derecede Evren var oluyor.İş buysa, bizler görerek gerçeği yaratıyorsak, Evrenin de bizimle görerek kendisini var etmeye ihtiyacıvarsa olayları artık daha yüksek bir bilinçle görüp, daha ortak bir amaçta buluşturabilir miyiz? Benim derdim şu anda bu.Görmek henüz çözülememiş bir olay ve hayal edersem görebiliyorum, gözlerimi kapattığımda bile görebiliyorum yani algılarımla aslında yaratıyorum. Ve görmek istediklerimi görüyorum veya çok alışkın olduğum şeyleri görüyorum. Kısaca ışık nereye çarpıp, bana geri dönüyorsa (ışık gözüme girdi sonra bir nesnenin üzerine çarptı ve bana geri döndü) ben onu görüyorum.Aslında bu işin içinde ışık varsa, ben ışığı nereye, hangi nesneye, hangi olaya, nasıl bir gerçekliğe çarptırıp, bana geri dönmesini isteyebilir miyim?Ben şu anda kendi hakikatim, kendi gerçeğim için ışığın nefret saçan insanlara çarpıp, bana geri dönmesini istemiyorum. Başka bir yere çarptırıp, bana geri dönmesini istiyorum. Ben kendi gerçekliğimde onları daha fazla görmek istiyorum diyebilir miyim? Ve bunu dedikçe dünyada daha fazla bunlardan yaratabilir miyim? Hep birlikte bu görme olayını daha adil, huzurlu, parlak, keyifli, renkli ve coşkulu bir dünya için kullanabilir miyiz?Sonuçta Evrenin de var olabilmesi için bizlerin görgü tanığı olmasına ihtiyacı varsa, neye tanıklık edeceğimizi biz seçebilir miyiz? Ve neye tanıklık ediyorsam, neye görgü tanığı oluyorsam ve bu çoğalıyorsa (çünkü artık gerçeklik oluyor), neden daha fazla yapmayayım?Nötr zihne geçerek bu konuda aktarmak istediğimse, benim için nötr zihinle görmek tarafsız olmak değil. İsviçre gibi tarafsız bir yer de değil. Sadece kişisel gündemsiz, kişisel olarak gündemi olmadan, menfaatlerim ön planda olmadan, bizim ve bizden sonraki gelecek nesiller için hiç deneyimlenmemişderecede renkli, huzurlu ve bolluk bereket içerisinde bir dünya gerçekliğini ben bu gözlerimi kullanarak yaratabilir miyim? Ve hep beraber yaratabilir miyiz?Boşuna “imagine” (hayal et) demiyorlar. Albert Einstein da “hayal etmek en önemli şey” demiş, çünkü o da biliyor, görmenin ne demek olduğunu açıklayamıyorlar. İnsanlar görmek istediklerini hayal ederek onları 3D’ye geçiriyor, olay bu.O zaman hep beraber gerçekten oturup, doğru düzgün bir hayat hayal edelim mi?Bundan sonra “Ah ah benim geleceğim ne oldu, bu ekonomi de nereye gidiyor?” gibi, hiç kontrolün yokmuş gibi davranmak yerine kontrolün sende olduğunu bilip, hatta sensiz hiçbir şeyin olmadığını bildiğinde, tüm gücünle nasıl bir dünya yaratırdın?Şu anda bilimin hala açıklayamadığı bu görme olayını 5.000 yıl önce Vedanta anlatmış: Aham Brahmasmi – Ben Evrenim – demiş. Ve bilim şu anda bu kadim bilgiyi ispat etmeye çalışıyor.Aktarmak istediklerim bunlardı ve içinizde bir şeyler uyansın istedim; çünkü artık sanki bizler mağdur ve zavallıymışız, elimizde kontrol yokmuş gibi hissetmek biraz bende sıkıntı uyandırmaya başladı.Evrenin kendisini gerçekleştirebilmek için bize ihtiyacı var. Bizlerin de Evren olduğumuzu tekrar hatırlayabilmek için kendimize ihtiyacımız var.Ve bir süre 1-2 hafta mantralı meditasyonu pratik edin. Gözlerinizi kapatıp 21 kere Aham Brahmasmi’yi tekrarlayın. Buna inanmanız için Hindu olmanıza gerek yok. Kelimelerin birleşimindeki titreşim zaten Evren olduğunuzu size hissettiriyor, oraya çıkartıyor.Mantra zihnin aracı demek ve bizi zihnin daha dingin yerlerine doğru götürüyor ve bu titreşim, her seferinde “Aham Brahmasmi” dediğimizde, bizim evrensel gücümüze bir kapı açıyor, Evren olduğumuzu hatırlatıyor. (Mantralı meditasyonu anlattığımızı yayınımızı buradan izleyebilirsiniz.)Belki her sabah 10 dakika gözlerinizi kapatıp, bu mantrayı tekrarlayıp, meditasyona oturabilirsiniz ve bu, bütün dünya için de çok güzel bir şey olabilir.Aktardıklarımın sizlere bir kapı açtığını umuyorum.Nasıl gördüğümüzü öğrenmek mucizevi bir şey değil mi? 3 boyutlu görebiliyoruz ve bize verilen bazı doğal şeyleri, doğal hediyeleri ne kadar basite alıyoruz değil mi?Platformumuzda sadece rehberlik etmek değil, hep beraber bir yerlere ulaşalım istiyoruz. Ulaşmak istediğimiz, yaratmak istediğimiz dünyalar var, bu dünyada görmek istediğimiz gerçeklikler var.Eğer programlarımızın, yayınlarımızın fayda sağlayacağını düşündüğünüz insanlar varsa, lütfen ulaştırın; onlarla da hep beraber güzel bir dünya yaratalım, artık. Yoksa temcit pilavı gibi aynışeyleri yaşamak gerçekten çok sıkıcı.İyi ki buradasınız, iyi ki varsınız.,Çok seviyorum, sizleri.

2024 yılında zihinsel uyanış, kuantum sıçrayış için yükseliş enerjileri hiç olmadığı kadar bize destek sunuyor. Bu destekten maksimum şekilde faydalanmanız için buna özel bir atölye paketi hazırladık. Bambaşka ve mucizevi deneyimlere gebe olan bu çok yoğun yılın tüyolarını, mesajlarını, çalışmalarını ve meditasyonunu içeren 2024 Yılı Mesajları & Meditasyonu Atölye Paketi hakkında tüm detaylar için MO Store’u şimdi ziyaret edin. 

Kaynak: Ezgi Sorman

İlgili yayınımızı youtube kanalımızdan ayrıca izleyebilirsiniz.